Tip:
Highlight text to annotate it
X
13 metre kaldı. Görmen lazım.
Tamam, yukarı çıkar ve pruva küpeştesine yönelt.
Tamam Mir-2, pruvanın üzerinden gidiyoruz. Ayrılmayın.
Tamam, sessiz olun. Kayda geçtik.
Karanlığın içinden hayalet gemi gibi çıkışını her gördüğümde...
tüylerim diken diken oluyor.
15 Nisan 1912 gecesi saat 2.30'da, su yüzeyinden...
derinlere doğru uzun bir düşüşten sonra vardığı yerde...
kumlara gömülü enkazını görmek...
beni üzüyor.
Gene kurusıkı attın patron.
Altıncı dalış.
Yine Titanic'in güvertesindeyiz.
Derinlik iki buçuk mil.
3.821 metre.
Santimetrekareye üç buçuk ton dış basınç var.
Lombar camları 23 cm kalınlıkta. Patlarsa...
elveda demeye vaktimiz olmaz.
Tamam, bu kadar gevezelik yeter.
Dünkü gibi kaptan köprüsünün üzerine indir.
Elbette.
Tamam Mir-2, ana merdiven boşluğunun üzerine iniyoruz.
İnişe hazır mısınız çocuklar?
Tamam Brock, Dunkin'i şimdi indiriyoruz. Hadi Charlie.
- Tamam, kabloyu sal. - Kabloyu sal.
Tamam Brock, gövdenin yanından inmeye devam ediyoruz.
Anladım. Tamam, aşağıya in ve birinci mevkii borda iskelesi boşluğundan içeri gir.
D güvertesi, resepsiyona ve yemek salonuna bakmanızı istiyorum.
Anlaşıldı.
- Kabloyu sal. - Kabloyu sal.
Tamam, şimdi sola. Sola. Sola, sola.
Snoop Dog iş başında. Merdivenlerin altına gidiyoruz.
Tamam Lewis, B güvertesine in.
A güvertesi.
- İpi sal biraz kaptan. - B güvertesi. İçeri gir.
- Kapı kasasına dikkat. Dikkat et. - Gördüm. Tamam.
SNOOP GÖRÜŞ DESTEĞİ
Biz iyiyiz. Sakin ol patron.
Döndür biraz. Çevreye bak.
- Kablo çıktı kaptan. - Dön hadi. Duvara dikkat et.
Brock, piyanonun yanına geldik. Anlaşıldı mı?
Anlaşıldı.
Tam şurada.
- İşte bu. Yatak odası kapısı. - Görüyorum.
İçeri girdik. İçeri girdik tatlım. Buradayız işte.
Bu Hockley'nin yatağı. Orospu çocuğunun yattığı yer.
Haydaa, biri musluğu kapatmayı unutmuş.
Dur biraz. Bir saniye. Sağa geri git.
Şu gardırop kapısına yaklaş.
- Bir koku mu aldın patron? - Altındakini görmek istiyorum.
Ellerini uzat dostum.
Güzel.
- Yavaş. Dağılabilir. - Tamam.
Tamam, devam. Ters çevir. Devam. Döndür.
Devam et. Devam.
Tamam, şimdi bırak.
Fıstık gibi. Şunu gördün mü patron?
Bugün şanslı günümüz çocuklar.
Gelsin paralar!
- Başardık Bobby. - Sonunda bulduk.
Evet! Başardın dostum!
En iyi kimmiş bakalım?
Sensin Lewis.
- Bobby, puromu ver. - Al bakalım.
Tamam, kırıp açın.
Durun geçeyim. Durun biraz.
- Çekiyor musun? - Çektim.
Lanet olsun.
Elmas falan yok.
Aynı şey Geraldo'nun başına da gelmişti patron...
ve meslek hayatı mahvolmuştu.
Kapat şu kamerayı.
Brock. Ortaklar durumu bilmek istiyor.
Selam Dave. Barry, merhaba. Dinle, elmas kasada değildi.
Endişe etme. Başka pek çok yerde olabilir.
Elbette.
Süitin zemin enkazında, kızın annesinin odasında...
- Yazman kasasında. - Ya da Jimmy Hoffa'nın çantasında.
Başka birçok yerde olabilir.
Bakın, benim sezgilerime güvenmelisiniz. Yaklaştığımızı biliyorum.
Sadece sırayla aramaya devam etmem gerekir.
Bir saniye, ayrılma.
- Şuna bir bakayım. - Bir şey bulmuş olabiliriz.
- Kolyenin fotoğrafı nerede? - Seni birazdan ararız.
14 Nisan 1912
Bu mümkün değil.
Hazine avcısı Brock Lovett, bulduğu İspanyol altınıyla tanınır.
Tamam, sana şimdi yem vereceğim.
Dünyanın en meşhur gemi enkazı olan Titanic'i bulmak için...
Rus denizaltıları kiraladı.
Kuzey Atlantik'teki araştırma gemisi Keldysh'den uydu aracılığıyla...
canlı bağlantı kuruyoruz.
- Merhaba Brock. - Merhaba Tracy.
Titanic öykülerini duymayan yoktur.
Orkestranın gemi batana kadar çalmaya devam etmesi gibi öyküler.
Ama ben bilinmeyen öykülerle, Titanic'in...
gövdesinde gömülü duran sırlarla ilgileniyorum.
Enkazın içinde ilerlemek için, şimdiye dek kimsenin kullanmadığı...
robot teknolojisi kullanıyoruz.
Araştırma çalışmaların, enkaz çıkarma hakkı...
hatta etik konusunda yoğun tartışmalara yol açtı.
Birçok kişi sana mezar hırsızı diyor.
Kral Tutankamon'un mezarından çıkarılan eski eserler için kimse...
- Ne oldu? - Sesini açar mısın hayatım.
Bu tarihi kalıntıların koruma altına alınması ve...
kayıtlara geçmesi için müze eğitimi almış uzmanlarım var.
Bugün bulduğumuz şu çizime bir bak.
Bu kağıt suyun altında 84 yıl kaldı ve...
ekibim, sanki hiç dokunulmamış gibi kurtarmayı başardı.
Sence bu çizim okyanusun derinliklerinde sonsuza kadar kalsa daha mı iyiydi?
Şimdi çizimi görüyoruz ve...
Bu mümkün değil.
Brock, seni uydu aracılığıyla telefondan arıyorlar.
Bobby, yola çıkıyoruz. Denizaltıları indirdiğimizi görmüyor musun?
Beni dinle dostum, bu konuşma ilgini çekecek.
Umarım öyle olur.
- Bağırarak konuş. Kadın yaşlı. - Harika.
Ben Brock Lovett. Sizin için ne yapabilirim Bayan...
Calvert. Rose Calvert.
Bayan Calvert?
Okyanusun Yüreği'ni bulup bulmadığınızı merak ettim Bay Lovett.
Sana ilgini çekecek demiştim.
Tamam Rose, seni dinliyorum.
Resimdeki kadının kim olduğunu söyleyebilir misin?
Resimdeki kadın benim.
Kadın yalancının teki! Para ya da şöhret peşinde bir kaçık.
Nedenini ancak Tanrı bilir. Şu Rus fıstık Anesthesia gibi.
Geliyorlar!
Rose Dewitt Bukater 17 yaşındayken Titanic'te öldü, doğru mu?
Doğru.
Yaşasaydı şu an 100 yaşından fazla olurdu.
Gelecek ay 101 olacak.
Kabul, bu kadın çok yaşlı bir yalancı.
Dinle, bu kadının geçmişini...
aktris olarak çalıştığı 20'li yıllara kadar araştırdım.
Aktrismiş. Al sana ipucu Sherlock.
Adı o zamanlar Rose Dawson'mış. Sonra Calvert adındaki bir adamla evlenmiş.
Cedar Rapids'e taşınmışlar ve birkaç çocuk doğurmuş.
Calvert ölünce Cedar Rapids'de yapacak şey kalmamış.
Elması bilen herkesin...
bu gemide öldüğü sanılıyor, ama bu kadın elması biliyor.
Biraz fazla eşya getirmemiş mi sence?
Çabuk ol, ona yardım et!
Bayan Calvert, ben Brock Lovett. Keldysh'e hoşgeldiniz.
Tamam, içeri götürelim.
- Merhaba Bayan Calvert. - Merhaba.
- Keldysh'e hoşgeldiniz. - Teşekkür ederim.
Girin.
- Kamaralarınızdan memnun musunuz? - Evet, çok güzel.
Torunum Lizzy'yle tanıştınız mı? Bana o bakıyor.
Biraz önce tanışmıştık. Güvertedeydik, hatırladın mı nine?
Ah, evet...
Şuraya. Güzel. Yolculuk yaparken fotoğraflarımı yanıma almak zorundayım.
Bir şey getirmemi ister misiniz? İstediğiniz bir şey var mı?
Evet.
Resmimi görmek istiyorum.
Louis XVI, Tacın Mavi Elması denilen muazzam bir mücevher takıyordu.
Bu mücevher 1792'de kayboldu.
İhtiyar Louis'nin kafasını uçurdukları dönemde kayboldu.
Elmasa yeniden şekil verildiği sanılıyor.
Yürek şeklinde işlenmiş. Okyanusun Yüreği diye biliniyor.
Bugün Ümit Elması'ndan daha çok para ederdi.
Son derece ağır bir şeydi. Sadece bir kez takmıştım.
Bunun sen olduğundan emin misin nine?
Tabii ki benim hayatım.
Sıkı biriymişim, değil mi?
Elmasın eski sigorta kayıtlarına baktım.
Çok gizli koşullarda sonuçlandırılmış, eski bir sigorta tazminatı talebi var.
Tazminatı kimin istediğini bana söyleyebilir misin Rose?
Sanırım Hockley adında biriydi.
Nathan Hockley. Doğru. Pittsburgh'lu çelik zengini.
Talep, oğlu Caledon'un nişanlısına aldığı elmas kolye hakkındaydı.
Titanic'le yola çıkmadan bir hafta önce almıştı.
Gemi battıktan hemen sonra dosya açıldı.
Elmas da gemiyle birlikte suya gömülmüş olmalı.
Tarihi gördünüz mü?
"4 Nisan 1912."
Yani büyükannen doğru söylüyorsa...
Titanic'in battığı gün o elması takıyordu.
Dolayısıyla sen artık benim en iyi arkadaşımsın.
Kamarandan bulup çıkardığımız bazı şeyler var.
Bu benimdi.
Olağanüstü!
Son gördüğümden beri hiç değişmemiş.
Aynadaki görüntü biraz değişti tabii.
Titanic'e dönmeye hazır mısın?
Başlıyoruz. Buzdağına sancak tarafından çarpıyor.
Sanki sürterek seke seke gidiyor, su seviyesinin altında Mors kodu gibi...
boydan boya delikler açılıyor.
Ön bölmelere su dolmaya başlıyor.
Su seviyesi yükselerek, su geçirmez bölücülerin üzerinden taşıyor.
Bölücüler ne yazık ki E güvertesinden daha yüksek değil.
Pruva kısmı batarken, kıç tarafı önce yavaş, sonra hızla havaya kalkıyor.
Ta ki kıçını tamamen havaya dikene kadar.
Kocaman bir kıç. 20.000 ya da 30.000 tondan bahsediyoruz.
Ama gövdesi bu basınca dayanacak şekilde tasarlanmamış.
Peki sonra ne oldu? Gemi omurgasına kadar ikiye ayrılıp...
kıçı düşerek tekrar suya paralel oluyor.
Pruva kısmı batarken, kıçı diklemesine sürüklüyor ve sonunda kopuyor.
Kıç kısmı, birkaç dakika mantar gibi suyun üstünde yüzüyor...
suyla doluyor ve çarpışmadan iki saat 40 dakika sonra...
gece 2.20 civarında sonunda suya gömülüyor.
Pruva kısmı açı yaparak gidiyor. Yaklaşık yarım mil dibe batarak...
saniyede 20, 30 mil hızla okyanus zeminine çarpıyor.
Çok ilginç, değil mi?
Bu güzel teknik analiziniz için teşekkür ederim Bay Bodine.
Ama olayı bizzat yaşamak...
anlattıklarınızdan biraz farklıydı.
Yaşadıklarını bizimle paylaşır mısın?
- Dinlenmesi lazım. - Hayır.
- Hadi nine. - Hayır!
Ses kayıt cihazını ver bana.
Anlat bize Rose.
84 yıl geçti.
Sorun yok. Sadece bir şeyler hatırlamaya çalış, herhangi bir şey.
Anlatacaklarımı dinlemeye niyetiniz var mı Bay Lovett?
Aradan 84 yıl geçti...
ama taze boya kokusunu hala alabiliyorum.
Porselen takımlar hiç kullanılmamıştı.
Çarşafların üzerinde henüz kimse uyumamıştı.
Titanic için hayallerin gemisi deniyordu.
Doğruydu.
Gerçekten rüyaların gemisiydi.
Üçüncü mevkii ranzalı yolcuların hepsi...
bu taraftan lütfen! Şu sıraya girin. Bu taraf...
- Kocaman bir tekne, değil mi? - Baba, bu bir gemi.
Haklısın.
Bu kadar yaygara koparmak bence gereksiz.
Mauretania'dan daha büyük değil bence.
Bazı şeylerden usanmış olabilirsin Rose, ama Titanic farklı.
Mauretania'dan 30 metre daha uzun ve daha lüks.
Kızınızı memnun etmek mümkün değil Ruth.
Bu geminin batmasının mümkün olmadığı söyleniyor.
Batması mümkün değil. Tanrı bile bu gemiyi batıramaz.
Valizlerinizi ana terminale teslim etmelisiniz efendim.
Şu taraftan efendim.
Eminim siz halledersiniz. Yardımcımla konuşun lütfen.
Elbette. Memnuniyetle efendim. Başka bir şey varsa...
Tamam, peki.
Şu arabadaki bütün sandıklar. Buradaki on iki sandık.
Kasa yolcu süitine gidiyor. B-52, 54, 56 numaralı odalar.
Hanımlar, acele etsek iyi olur. Hadi gelin.
- Mantom? - Bende bayan.
Sağlık kontrolü için burada sıraya girin.
Bütün üçüncü mevkii yolcuları sağlık kontrolü için burada sıraya girsin.
Çeneni kaldır.
SADECE YOLCU GİRİŞ ÇIKlŞI İÇİN
- Gemiye hoşgeldiniz hanımefendi. - Titanic'e hoşgeldiniz.
Başka herkes için hayallerin gemisiydi.
Benim içinse, beni zincirlere vurup...
Amerika'ya götüren bir köle gemisiydi.
Dıştan bakılınca, iyi yetiştirilmiş bir kızın bütün özelliklerini taşıyordum.
Ama içim kan ağlıyordu.
Jack, sen çılgının tekisin. Elimizdeki her şeyi ortaya koydun.
Elinde bir şey yoksa, kaybedecek şeyin de yoktur.
Gerzek. Biletler üzerine bahse girdiğine inanamıyorum.
Sven?
Varım.
ÜÇÜNCÜ SINIF BEYAZ YILDIZ DENİZCİLİK ŞİRKETİ
Tamam.
Beklenen an geldi. Birinin hayatı değişmek üzere.
Brizio?
- Yokum. - Yokum.
Olaf?
Yokum.
Sven?
İki çift.
Üzgünüm Fabrizio.
Üzgünmüş, hadi be! Bütün paramızı mı koydun?
Üzgünüm, anneni uzun süre görmeyeceksin.
Çünkü Amerika'ya gidiyoruz. Ful.
Hadi.
Eve dönüyorum!
- Eve dönüyorum. - Amerika'ya gidiyor ben!
Hayır ahbap.
Amerika'ya gidiyor Titanic, beş dakika sonra.
Lanet olsun. Hadi Fabri. Hadi al.
Artık yüksek sosyete olduk. Afili olduk.
Asilzade olup çıktık oğlum.
Anlıyor musun? Benim kader.
Daha önce dediğim gibi, Amerika'ya milyoner olmak için gidiyorum.
- Sen çılgın. - Belki, ama biletler bende.
- Hızlı olduğunu sanıyordum. - Bekle!
Dur! Hey, bekle!
Biz yolcuyuz! Yolcuyuz!
Muayene sırasına girmiş miydiniz?
Elbette.
Bitli değiliz. İkimiz de Amerikalıyız.
Tamam. Binin.
Dünyanın en şanslı piç kurularıyız. Bunu biliyor musun?
Hoşçakalın!
TİTANİK
- Tanıdığın biri mi var? - Elbette yok. Önemi yok ki.
- Hoşçakalın. Sizi özleyeceğim. - Hoşçakalın!
- Hoşçakalın. - Sizi asla unutmayacağım!
Benimle gel canım. Hadi gidelim.
G GÜVERTESİ
G-60.
Afedersiniz hanımefendi.
İşte burası.
Nasılsın? Ben Jack. Tanıştığımıza sevindim.
Ben Jack Dawson. Tanıştığımıza sevindim. Nasılsın?
Yukarıda senin yatacağını kim söyledi?
Sven nerede?
Burası özel gezinti alanınız efendim.
Herhangi bir şeye ihtiyacınız var mıydı? İzninizle.
- Bu mu? - Hayır.
Üstünde bir sürü yüz vardı.
İşte bu.
Hepsini çıkarmamı ister misiniz küçükhanım?
Evet, bu odaya biraz renk vermek lazım.
Şuraya koyun. Dolaba.
Tanrım, gene ne idüğü belirsiz resimler.
Bence paranı bunlara boşuna harcamışsın.
Cal ile aramızdaki fark, ben biraz sanattan anlıyorum ama o anlamıyor.
Bunlar olağanüstü...
rüyada olmak gibi bir şey.
Gerçeklik var, ama mantık yok.
- Ressamın adı neymiş? - Picasso gibi bir şeydi.
Picasso gibi bir şeymiş. Bu adam hiçbir şey başaramayacak. Bana inan.
- Degas'yı yatak odasına koy. - Hiç değilse ucuzdular.
Dolaba koy.
Cherbourg'da Margaret Brown adında bir kadın gemiye bindi.
Hepimiz ona Molly diyorduk.
Tarihe Batmayan Molly Brown olarak geçecekti.
Bütün gün seni bekleyecek değildim evlat.
Taşıyabilirim dersen tut bakalım.
Kocası batıda bir yerde altın bulmuştu.
Annemin deyimiyle "sonradan görmeydi".
Ertesi gün İrlanda kıyılarından...
batıya doğru yol alıyorduk.
Okyanusun dışında gözle görülür başka hiçbir şey yoktu.
Gemi deniz yüzü görsün Bay Murdoch. Kızımız biraz hareket etsin.
Peki efendim.
- Tam yol ileri Bay Moody. - Tamam efendim.
YARI - TAM
Tam yol ileri.
Tam yol ileri!
Hadi evlatlar, davranın bakalım.
Gösterge ne durumda?
Pekala! Ocakları doldurun! Tam yol gidiyoruz!
Hadi, işe koyulalım.
BUHAR BASINCI GÖSTERGESİ
Saatte 21 mil efendim.
Hey, şuna bak!
Gördün mü?
Bir tane daha var. Gördün mü?
Şuna baksana! Şu atlayışa bak!
Daha şimdiden Özgürlük Heykeli'ni görüyorum.
Biraz küçük ama olsun.
Dünyanın kralı benim!
Tarihte insan eliyle yapılmış, hareket eden en büyük şey.
Usta yapımcımız Bay Andrews aramızda. Bu gemiyi tamamen kendisi tasarladı.
Çivilerini ben çakmış olabilirim, ama fikir Bay Ismay'den geldi.
Kafasında, birincilik için kimsenin yarışamayacağı...
devasa ve son derece lüks bir gemi vardı.
Şu an, kararlılığın ve iradenin gerçeğe dönüştürdüğü bu gemideyiz.
Bravo!
Som balığı.
Bundan hoşlanmadığımı biliyorsun Rose.
Bunun farkında.
İkimiz de kuzu eti alacağız. Az pişmiş, üzerinde biraz nane sosu olsun.
Kuzu eti seversin, değil mi şekerim?
Sosis istiyorum.
Eti kesip ağzına da verecek misin Cal?
Hey, Titanic adını kim buldu?
- Sen mi buldun Bruce? - Evet, benim fikrimdi.
Geminin büyüklüğünü anlatan bir isim olsun istedim.
Büyüklük ise denge, lüks ve en önemlisi...
güç demektir.
Doktor Freud'u bilir misiniz Bay Ismay?
Erkekler ve büyüklük hakkındaki düşünceleri...
ilginizi çekebilir.
Neyin var senin?
İzninizle.
Özür dilerim.
Ele avuca sığmıyor Cal. Umarım baş edebilirsin.
Bundan sonra neler okuduğuna dikkat etsem iyi olur.
Öyle değil mi Bayan Brown?
Freud da kim? Yolcu falan mı?
Gemi güzel?
Evet, bir İrlanda gemisi.
İngiliz?
Hayır, 15.000 İrlandalı tarafından İrlanda'da inşa edildi.
Kaya gibi sağlam. Kocaman İrlandalı elleri.
Bu çok normal.
Birinci mevkii köpekler işemek için buraya gelir.
Toplumdaki yerimizi bilmemiz gerekir.
Unutmak mümkün mü sanki?
Adım Tommy Ryan.
- Ben de Jack Dawson. - Merhaba.
- Fabrizio. - Selam.
Resim çizerek para kazanıyor musun?
Unut gitsin evlat.
Kıçını parçalasan...
onun gibi birine yaklaşamazsın.
Geleceğimi kafamda canlandırabiliyordum.
Hiç bitmeyen davetler, kotilyon dansları...
yatlar ve polo maçları.
Aynı dar kafalı insanlar, aynı anlamsız gevezelikler.
Sanki büyük bir uçurumun kıyısında duruyordum...
ve beni tutacak hiç kimse yoktu.
Benimle ilgilenen hiç kimse yoktu.
Beni fark eden bir kişi bile yoktu.
Yapma.
Yaklaşma.
Orada kal.
Hadi. Bana elini ver. Seni oradan çıkaracağım.
Hayır! Olduğun yerde kal.
Ciddiyim.
Atarım kendimi.
Hayır, atamazsın.
Nasıl yani? Atlarım tabii.
Bana ne yapıp ne yapmayacağımı söyleyemezsin. Beni tanımıyorsun.
Yapsan şimdiye kadar çoktan yapardın.
Dikkatimi dağıtıyorsun. Çek git.
Gidemem. Bu işe karıştım artık.
Sen atlarsan, ben de arkandan atlamak zorunda kalırım.
Saçmalama.
- Ölürsün. - Ben iyi yüzerim.
Düştüğün anda ölürsün.
Canımı yakacak. Yakmaz demiyorum.
Gerçeği söylemek gerekirse, beni daha çok...
suyun soğuk olması endişelendiriyor.
Çok mu soğuk?
Buz gibi. Belki iki üç derece vardır.
Sen hiç... Wisconsin'a gittin mi?
Ne?
Orada kışlar son derece soğuktur.
Ben orada büyüdüm, Chippewa şelalesi yakınlarında.
Hatırlıyorum, çocukken babamla birlikte Wissota gölünde...
buzda balık yakalamaya giderdik.
- Buzda balık avlamak için... - Nasıl yapıldığını biliyorum.
Özür dilerim.
Sen daha çok şehirli bir kıza benziyorsun.
Her neyse, ben...
Buz ince yerinden kırıldı ve suya düştüm.
Bana inan...
su aşağıdaki kadar soğuk olunca...
vücudunun her yerine...
sanki yüzlerce bıçak saplanıyor.
Nefes alamıyorsun. Düşünemiyorsun.
Duyduğun acıdan başka hiçbir şey düşünemiyorsun.
O yüzden arkandan atlamak için can atmıyorum.
Ama dediğim gibi...
başka şansım yok.
Umarım küpeşteden bu tarafa geçip...
beni büyük bir dertten kurtarırsın.
Sen çıldırmışsın.
Herkes hep aynı şeyi söylüyor...
yanlış anlamayın bayan ama...
küpeşteden sarkan ben değilim.
Hadi.
Elini ver.
Atlamak istemiyorsun.
Adım Jack Dawson.
Rose Dewitt Bukater.
Çok uzunmuş, bir yere yazıp bana versen iyi olur.
Hadi.
Yakaladım seni. Hadi.
Hadi!
Yardım et lütfen!
- Lütfen yardım et! - Beni dinle. Seni yakaladım.
Seni bırakmayacağım.
Kendini yukarı çek. Hadi!
Hadi. İşte böyle.
Ha gayret.
Seni yakaladım.
Neler oluyor?
Geri çekil! Bir adım bile atma sakın!
Güvenlik subayını çağır.
Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Nişanlıma elini sürebileceğini nasıl düşünürsün?
Bana bak pislik!
- Cal. - Ne yaptığını sanıyordun?
Cal, kes şunu. Bir kaza oldu.
Kaza mı?
Evet.
Çok aptalcaydı.
Aşağı eğiliyordum, sonra kaydım.
Şeyleri görmek için aşağı eğiliyordum...
- Pervaneleri mi? - Evet, sonra kaydım.
Denize düşecektim ama Bay Dawson beni kurtardı.
Neredeyse o da düşüyordu.
Pervaneleri görmek istemiş.
Dediğim gibi, kadınlar makinelere yaklaşmamalı.
Böyle mi oldu?
Evet, aşağı yukarı.
Bu çocuk bir kahraman o zaman. Aferin evlat. Tebrikler.
Her şey yoluna girdiğine göre konyak içmeye devam edelim mi?
Haline bak. Donmuş olmalısın. Hadi içeri gidelim.
Delikanlıya ufak bir ödül vermek istemez misin?
Elbette.
Bay Lovejoy...
20 dolar yeter bence.
Sevdiğin kadını kurtarmanın bedeli bu mu?
Rose bunu beğenmedi.
Peki ne yapmalı?
Buldum.
Yarın akşam yemekte belki bize katılmak istersiniz.
Kahramanlık öykünüzü anlatarak bizi eğlendirirsiniz.
Elbette. Masada bana da yer ayırın.
Güzel. Anlaştık o zaman.
İlginç olacak.
Bir sigara alabilir miyim?
Bağcıklarını bağlasan iyi olur.
Çok ilginç. Genç bayan birden kayıyor...
ama sen ceketini ve ayakkabılarını çıkaracak zaman buluyorsun.
Son zamanlarda çok bunaldığını biliyorum.
Neden olduğunu sormayacağım.
Önümüzdeki hafta...
nişan törenine kadar vermeyecektim.
Ama bu gece uygun olacak.
Tanrım!
Sana karşı duygularımın bir belirtisi olarak veriyorum.
- Bu bir... - Elmas mı? Evet.
Tam olarak 56 karat.
XVI. Louis bunu takmış.
Le Coeur de la Mer diyorlar.
- Yani Okyanusun Yüreği. - Okyanusun Yüreği. Evet.
Göz kamaştırıcı.
Tam asillere layık.
Bizler asiliz Rose.
Sana veremeyeceğim hiçbir şey yok.
Beni reddetmesen...
senden hiçbir şey esirgemeyeceğim.
Yüreğini bana aç Rose.
15 yaşımdan beri tek başımayım.
Ailem öldüğünden beri.
Ülkede ne kardeşim, ne de yakın akrabam vardı.
Ben de ayrıldım ve o zamandan beri hiç gitmedim.
Rüzgarda sürüklenen kuru yaprak gibiyim yani.
Rose, güvertede neredeyse bir buçuk kilometre yürüdük...
havadan sudan, çocukluğumdan konuştuk...
ama benimle bunları konuşmaya gelmedin, değil mi?
- Bay Dawson, ben... - Jack de.
Jack.
Yaptıklarınız için teşekkür etmek istedim.
Sadece beni geri çektiğiniz için değil...
- hiçbir şey söylemediğiniz için. - Önemli değil.
Bakın...
ne düşündüğünüzü biliyorum...
"Zavallı zengin kız. Mutsuzluğu ne bilir ki?"
Hayır.
Öyle düşünmedim.
Hiçbir çare kalmadığını...
düşünmesi için, bu kızın başına ne gelmiş olabilir dedim.
Şey, ben...
Tek bir nedeni yok.
Bunun nedeni benim dünyam ve çevremdeki bütün insanlar.
Hayatımdaki durağanlık...
sürüp gidiyor ve bunu değiştirecek gücüm yok.
Tanrım, şuna bak.
Seninle birlikte denizin dibini boylayacaktı.
Beş yüz davetiye dağıtıldı.
Bütün Philadelphia sosyetesi orada olacak.
Bense kalabalık bir odanın ortasında durmuş...
avazım çıktığı kadar bağırıyor...
ama hiç kimse dönüp bakmıyor gibi hissediyorum.
Onu seviyor musun?
Anlamadım?
Onu seviyor musun?
Çok kaba davranıyorsunuz. Bunu sormamanız gerekirdi.
Basit bir şey sordum. Bu adamı seviyor musun, sevmiyor musun?
Uygun bir sohbet değil bu.
Soruya neden cevap veremiyorsun?
Çok saçma.
Birbirimizi tanımıyoruz...
bu şekilde konuşamayız.
Çok kaba ve düşüncesizsiniz, küstahsınız.
Ben gidiyorum.
Jack, Bay Dawson, sizinle sohbet etmek çok zevkliydi.
Teşekkür etmek için sizi aramıştım ve teşekkür ettim.
Ve bana hakaret ettin.
Hak etmiştiniz.
- Tamam. - Tamam.
- Gideceğini sanıyordum. - Gidiyorum.
Çok sinir bozucusun.
Bir dakika, gitmek zorunda değilim.
Burası benim bölgem. Sen git.
Bak hele! Şimdi kim kabalık yapıyor?
Yanında taşıyıp durduğun şu aptal şey de ne?
Nesin sen, ressam falan mı?
Bunlar oldukça iyi.
Gerçekten çok iyi.
Jack, bu çok güzel bir çalışma.
Paris'te ilgilenen olmamıştı.
Paris mi?
Sınırlı imkanlarla...
Paris'e gitmek.
Devam et, fakir bir adam de. Söyleyebilirsin.
Vay vay.
Bunlar gerçek insanların resmi mi?
Paris'in bir iyi yanı da buydu.
Soyunmak isteyen birçok kız vardı.
Bu kadından hoşlanmışsın.
Defalarca resmini çizmişsin.
Çok güzel elleri vardı, gördün mü?
Onunla gönül ilişkisine girmişsindir.
Hayır. Sadece ellerine aşıktım.
Tek bacaklı bir fahişeydi.
Gördün mü?
Gerçi güçlü bir mizah anlayışı vardı.
Bu hanım...
her gece bu barda oturup...
hep aynı mücevheri takar...
kaybettiği sevgilisini beklerdi.
Ona Bayan Mücevher derdik.
Bak, elbisesinin her yanını güveler yemiş.
Sen yetenekli birisin Jack.
Gerçekten.
- İnsanları görüyorsun. - Ben seni görüyorum.
Sonra?
Arkamdan gelmezdin.
Üniversitenin amacı uygun koca bulmaktır.
Rose zaten koca buldu.
Bakın, şu Brown denen kaba kadın geliyor.
Çabuk, yanımıza oturmadan kalkalım.
Merhaba kızlar. Sizinle çay içerim diye düşünmüştüm.
Çok üzgünüz. Kaçırdın.
Kontesle birlikte güvertede hava almaya çıkıyorduk.
İyi fikir. Son dedikoduları kaçırmamalıyım.
Kontes.
Son dört kazanı henüz yakmadınız mı?
Hayır, gerek duymadım.
Şu an çok iyi gidiyoruz.
Basın Titanic'in boyutlarını biliyor.
Şimdi onları hızıyla şaşırtmak istiyorum.
Yazmaları için onlara yeni haberler vermeliyiz.
Titanic'in bu ilk yolculuğu manşetlere geçmeli.
Bay Ismay...
motorlar alışana kadar fazla zorlamamayı tercih ederim.
Elbette, ben sadece bir yolcuyum.
En iyinin ne olduğuna siz karar verin.
Ama New York'a salı gecesi varıp hepsini şaşırtırsak...
okyanustaki bu son yolculuğunuz muhteşem bir şekilde sona erer.
Bütün sabah gazeteleri bunu yazar.
Emekli olmadan önce ses getirmek istemez misiniz?
Akıllı birisiniz.
Sonra Monterey'de kalamar teknesinde çalıştım...
sonra Los Angeles'a Santa Monica rıhtımına inip...
tanesi 10 sente portre çizmeye başladım.
Neden senin gibi olamıyorum Jack?
Canımın istediği an nereye olursa olsun gitmek isterdim.
Lafta kalsa bile...
günün birinde o rıhtıma gideceğimizi söyle.
Tabii ki gideceğiz. Ucuz bira içip...
lunaparkta kusana kadar uçan trene bineceğiz.
Sonra kumsalda ata binip dalgalara doğru ilerleyeceğiz.
Ama gerçek bir kovboy gibi binmen lazım. Eyere yan oturmak yok.
- Yani erkekler gibi mi bineceğim? - Evet.
- Bana gösterir misin? - Elbette, istersen gösteririm.
Bana erkek gibi ata binmeyi göster.
Erkek gibi tütün çiğnemek de var.
Erkek gibi tükürmek.
Ne, bunları okulda size öğretmediler mi?
Hayır.
Hadi göstereyim. Başlayalım.
Sana göstereceğim, hadi.
- Jack, hayır. - Hadi.
- Hayır. Dur Jack. - Hadi.
Hayır Jack. Ben yapamam Jack.
Dikkatli izle.
Bu iğrenç bir şey.
Tamam, şimdi sıra sende.
Çok kötüydü. Hadi, tükürük boğazından gelmeli.
Destek al, kollarını kullan...
kafanı arkaya at.
Ne kadar uzağa gittiğini gördün mü?
Tamam, hadi bakalım.
- Daha iyiydi. Çalışman lazım. - Sahi mi?
Boğazından çıkarmaya çalış, ağzın tükürük dolsun. Bak şöyle...
Anne.
Seni Jack Dawson'la tanıştırayım.
Çok memnun oldum.
Başkaları hayatımı kurtaran adama karşı...
kibar davranıp ilgi gösteriyordu.
Ama annem böcek görmüş gibi davranıyordu.
Hemen ezilmesi gereken tehlikeli bir böcek gibi.
Jack, zor anlarda yardım edecek birine benziyorsun.
Akşam yemeklerini neden süvari saldırısı gibi...
ilan etmekte ısrar ediyorlar?
Gidip giyinelim mi anne?
Yemekte görüşürüz Jack.
Evlat?
Evlat!
Ne yaptığın hakkında hiçbir fikrin var mı?
Yok aslında.
Yılanın yuvasına çomak sokmak üzeresin.
Ne giymeyi düşünüyorsun?
Tahmin etmiştim. Gel hadi.
Biliyordum.
Sen ve oğlum hemen hemen aynı bedensiniz.
Bayağı dar.
Yeni para gibi gıcır gıcır oldun.
İyi akşamlar efendim.
Bu gemide binlerce ton Hockley çeliği var.
- Neresinde? - Gereken her yerde elbette.
O zaman, sorun varsa kimin sorumlu olduğunu biliriz.
- Kızım nerede? - Birazdan gelir.
İşte kontes burada.
- Merhaba hayatım. - İyi akşamlar Cal.
Sizi gördüğüme çok sevindim.
Bunu daha önce bir filmde görmüştüm. Hep yapmak isterdim.
Yemekte görüşürüz.
Hayatım...
Bay Dawson'u mutlaka hatırlarsın.
Dawson.
Gözlerime inanamıyorum.
Seni bir beyefendiden ayırmak zor olacak.
Biraz.
Olağanüstü.
Hayatım, seni görmek harika.
Harika bir yolculuk.
- Çılgınca bir şey, değil mi? - Tamamen akıl dışı.
Şuradaki Rothes Kontesi.
Şu da John Jacob Astor...
gemideki en zengin adam.
Minik karısı Madeleine benim yaşımda ve biraz zor bir durumda.
Bak, karnını saklamaya çalışıyor.
Tam bir skandal.
Şuradaki de Benjamin Guggenheim ve metresi Bayan Aubert.
Bayan Guggenheim evde çocuklarıyla oturuyor tabii ki.
Şuradakiler Sör Cosmo ve Lucile, Leydi Duff-Gordon.
Birçok yeteneğinin yanı sıra kışkırtıcı iç çamaşırı tasarımı yapıyor.
Asiller arasında çok moda.
Tebrikler Hockley. Harika bir kız.
Teşekkür ederim.
- Bir bayana yemekte eşlik eder misin? - Elbette.
Şekerim?
Hiç zor değilmiş, değil mi Jack? Unutma, bunlar paraya tapar.
Altın madenin varmış gibi davran, o zaman aralarına girersin.
Hey, Astor.
Merhaba Molly, seni gördüğüme sevindim.
J.J., Madeleine, sizi Jack Dawson'la tanıştırayım.
- Memnun oldum. - Ben de.
Jack...
Boston'lu Dawson'lardan mısınız?
Hayır, Chippewa Şelalesindeki Dawson'lardanım.
Ah, evet.
Gergin olmalıydı, ama hiç bocalamadı.
Onlardan biri olduğunu sandılar.
Demiryollarının ona miras kaldığını sanmış olabilirler.
Sonradan görme olduğu çok açık, ama yine de kulübün bir üyesi.
Anneme her zaman güvenebilirdiniz.
Üçüncü mevkii kamaraları bize anlatın Bay Dawson.
Bu gemidekilerin iyi olduğunu duydum.
Gördüklerimin en iyisi. Hiç fare yok diyebilirim.
Bay Dawson üçüncü mevkii kamaralardan aramıza katıldı.
Dün gece nişanlıma biraz yardım etmiş.
Bay Dawson'un yetenekli bir sanatçı olduğunu öğrendim.
Bugün eserlerinin bir kısmını bana gösterme inceliğinde bulundu.
Rose ile sanat konusunda biraz farklı düşünüyoruz.
Eserlerinizi eleştirmek için söylemiyorum.
Hepsini ben mi kullanacağım?
En dıştakinden başla ve devam et.
Gemiyi perçinlerine kadar biliyor, değil mi Thomas?
Geminiz bir harika Bay Andrews. Gerçekten.
Teşekkür ederim Rose.
Havyarı nasıl istersiniz efendim?
Havyar istemiyorum, teşekkür ederim.
Havyarı pek sevmem.
Tam olarak nerede oturuyorsunuz Bay Dawson?
Şu anki adresim RMS Titanic.
Sonra neresi olacağını Tanrı bilir.
Yolculuk için gerekli parayı nasıl kazanıyorsunuz?
Yolculuk ederken çalışıyorum.
Yük gemileri falan, bilirsiniz.
Ama Titanic biletini, pokerde şansım yaver gittiği için kazandım.
Çok şanslıydım.
Hayat zaten bir şans oyunudur.
Gerçek erkek şansını kendi yaratır Archie. Doğru mu Dawson?
Böyle yersiz yurtsuz dolaşmak hoşunuza gidiyor, öyle mi?
Evet hanımefendi, hoşuma gidiyor.
İhtiyacım olan her şeye sahibim.
Ciğerlerim havayla dolu ve birkaç boş resim kağıdım var.
Sabah uyandığımda o gün neler olacağını, kiminle tanışacağımı...
ya da nereye gideceğimi bilmemek...
hoşuma gidiyor.
Geçen gece bir köprü altında uyuyordum. Şimdi ise...
dünyanın en büyük gemisinde, sizin gibi...
kibar insanlarla şampanya içiyorum.
Biraz daha istiyorum.
Bence hayat bize verilen bir armağan, ve ben onu ziyan etmek istemiyorum.
Bir saniye sonra karşınıza ne çıkacağını bilemezsiniz.
Hayatı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmeliyiz.
Tut bakalım Cal.
Her günü doyasıya yaşamak gerekir.
- Doğru söyledin Jack. - Bravo.
Doyasıya yaşamaya.
Doyasıya yaşamaya!
Bravo.
Ama Bay Brown parayı sobada sakladığımı bilmiyordu.
Kütük gibi sarhoş geldi. Kutlama yapıyordu. Sonra sobayı yaktı.
Bravo.
Şimdi sigara odasında konyak içilecek.
- Benimle konyak içer misiniz beyler? - Çok iyi fikir.
Duman bulutlarının arkasına saklanıp, evrenin efendileri olarak...
birbirlerini kutlayacaklar.
Hanımlar, varlığınızla bize onur verdiniz. Teşekkür ederiz.
Rose, seni kabinine bırakayım mı?
Hayır, burada kalıyorum.
Şunu al Molly.
Bize katılıyor musun Dawson?
Burada kadınlarla kalmak istemezsin, değil mi?
- Hayır, teşekkür ederim. Dönmem lazım. - Bence en iyisi bu.
Sadece işten, politikadan falan konuşulacak.
Senin ilgini çekmez.
Dawson...
gelmekle iyi ettin.
Jack, gitmen şart mı?
Diğer kölelerle birlikte kürek çekme zamanı geldi.
İyi geceler Rose.
Dolu dolu yaşa - saatin yanında buluşalım
Gerçek bir partiye katılmak ister misin?
Elimi beline koyabilir miyim? Tamam.
Ne?
Seni anlamıyorum.
Şimdi onunla dans edeceğim, tamam mı?
Hadi.
- Ne? - Hadi.
- Gel benimle. - Jack! Dur Jack.
Bunu yapamam.
Biraz daha yaklaşmalıyız, işte böyle.
Sen hala benim sevgilimsin Cora.
- Adımları bilmiyorum. - Ben de bilmiyorum, müziğe göre hareket et.
Düşünme.
Bekle Jack! Dur!
Dur! Bekle!
Hayır Jack.
...Anti Tekel Yasasının yetkisini aşıyor.
Avukatlarım bu şekilde savunacak.
Rockefeller öyle diyor, ama Yargıtay uzlaşmaya yanaşmıyor.
Ne?
Birinci mevkiiden gelen bir kız içki içemez mi yani?
Defol buradan.
İyi misin?
İyiyim.
Üçe iki.
Evet...
sert adam olduğunu mu sanıyorsun?
Bunu yap da görelim.
Şunu tutar mısın Jack? Yukarı kaldır.
Aman Tanrım.
- İyi misin? - Yıllardır yapmamıştım.
Kahve ister misiniz efendim?
Dün gece odama geleceğini sanmıştım.
Yorgundum.
Alt güvertede atlayıp sıçramanın yorucu olduğundan şüphem yok.
Cenaze suratlı uşağını peşime takmışsın. Tam sana göre bir davranış.
Bir daha asla bu şekilde davranmayacaksın Rose, anladın mı?
Fabrikalarında çalışan, emir verebileceğin bir ustabaşı değilim.
Senin nişanlınım.
Nişanlım!
Evet, nişanlımsın, karımsın!
Henüz yasal olmasa da karımsın. O zaman bana saygı göstereceksin.
Bir kadının kocasına göstermesi gereken saygıyı göstereceksin.
Beni aptal yerine koyamayacaksın Rose.
Anlaşılmayan bir şey var mı?
Hayır.
Güzel. İzninle.
Bayan Rose.
- Bir kaza oldu. - Önemli değil Bayan Rose.
- Üzgünüm Trudy. - Önemli değil.
Yardım edeyim.
Önemli değil bayan.
Önemli değil bayan.
- Çay getir Trudy. - Peki hanımefendi.
O çocuğu bir daha görmeyeceksin. Beni anladın mı?
Rose, onu görmeni yasaklıyorum.
Yeter anne. Sinirlenince burnun kanayacak.
Bu bir oyun değil.
Durumumuz belirsiz.
Paranın bittiğini biliyorsun.
Elbette biliyorum.
Her gün hatırlatıyorsun.
Baban bize, ödenmemiş borçlardan başka şey bırakmadı. İyi biri bunları örtbas etti.
Bu adam bizim tek şansımız.
Seni anlamıyorum.
Hockley'le birbirinize uygunsunuz. Kurtulmamızı sağlayacak.
Bütün yükü nasıl bana yıkarsın?
Neden bu kadar bencilsin?
Ben mi bencilim?
Dikiş dikerek para kazanmamı ister misin?
İstediğin bu mu?
Değerli eşyalarımızın satıldığını görmek ister misin?
Anılarımız kaybolup gitsin mi?
Bu hiç adil değil.
Elbette adil değil.
Biz kadınız.
Seçim yapmak, bizim için o kadar kolay değil.
Karadaki bütün tehlikelerden
Yol gösterici ellerinle koru onları
Babamızın gönderdiği ruh
Gök kubbeyi yaymak için
Cennetin rüzgarı, senin gücün
Kartal gibi uçmaya cesaret edenleri koru
Her şeyi gören gözlerinle
- Merhaba Bay Andrews. - Merhaba Jack.
Biriyle bir saniye konuşmam lazım.
- Burada bulunmamanız gerekir efendim. - Biriyle konuşmam lazım.
Dün gece buradaydım, beni hatırlamadın mı?
Ne yazık ki hayır.
- Şimdi gitmeniz gerekiyor. - O biliyor.
Sadece konuşmak istiyorum.
Bay Hockley ve Bayan Dewitt Bukater...
yardımlarınızı hala takdir ediyor.
Minnettarlıklarını göstermek için bunu vermemi istediler.
Paranızı istemiyorum. Lütfen. Sadece...
Ayrıca biletinizin üçüncü mevkii olduğunu ve burada bulunmanızın...
artık uygun olmadığını hatırlatmamı istediler.
Lütfen, Rose'la bir saniye konuşmak istiyorum.
Beyler, Bay Dawson'ı lütfen ait olduğu yere götürün...
ve orada kalmasını sağlayın.
Peki efendim. Bizi takip et.
Denizde tehlikede olanlar için
Ağladığımızda duy bizi
Neden iki dümen kullanıyorsunuz?
- Bunu kıyıya yakın yerde kullanıyoruz. - Afedersiniz.
Bir buzdağı uyarısı daha. Bu kez Noordam'dan geldi.
Teşekkür ederim Sparks.
Endişeye gerek yok. Bu mevsim için gayet normal.
Üstelik hızlanıyoruz. Son kazanları yakma emrini yeni verdim.
Tamam evlat, sana gösterdiğim gibi sar. İşte böyle.
Tamam, şimdi at bakalım.
Harika.
Bay Andrews, beni bağışlayın...
akıldan bir hesap yaptım.
Söylediğiniz sandal sayısıyla sandalın alabileceği insan sayısını çarptım.
Beni bağışlayın ama, gemideki herkes için yeterli cankurtaran sandalı yok gibi.
Yarısına yetecek kadar var.
Hiçbir şey gözünden kaçmıyor, değil mi Rose?
Aslında fazladan sandal alabilecek...
yeni tip vinçler yerleştirmiştim.
Ama birileri, güvertenin...
çok dağınık görüneceğini söyledi.
Önerim reddedildi.
Batması imkansız bir gemide güverteyi ziyan etmeye ne gerek var.
İçin rahat etsin Rose.
Sizin için sağlam ve iyi bir gemi inşa ettim.
Yeterince cankurtaran sandalı var.
Şimdi kıça doğru gidelim. Sırada makine dairesi var.
Gel.
Jack, bu imkansız. Seninle görüşemem.
- Seninle konuşmam lazım. - Hayır Jack. Hayır.
Jack, ben nişanlıyım.
Cal'la evleniyorum.
Cal'ı seviyorum.
Rose, hiç kolay biri değilsin.
Hatta şımartılmış arsız bir çocuksun.
Ama bunların altında olağanüstü...
insanı şoke eden, harika bir kız var.
Şimdiye kadar tanıdığım ve...
- Jack, ben... - Hayır, bırak duygularımı söyleyeyim.
Sen...
Aptal değilim. Ayaklarım yere basıyor.
Cebimde 10 dolar para var.
Sana verebileceğim hiçbir şey yok ve bunun farkındayım.
Anlıyorum.
Ama sana bağlandım.
Atlarsan ben de atlarım, hatırladın mı?
Senin iyi olacağını bilmeden çekip gidemem.
Bütün istediğim bu.
Tamam, ben iyiyim.
İyi olacağım. Gerçekten.
Gerçekten mi?
Sanmıyorum.
Seni kapana kıstırmışlar Rose.
Kaçıp kurtulmazsan öleceksin.
Güçlü olduğun için belki bir müddet dayanabilirsin Rose.
Ama er ya da geç, sevdiğim o yaşama tutkun...
o ruhun solacak.
Beni kurtarmak senin elinde değil Jack.
Haklısın.
Bunu sadece sen yapabilirsin.
Ben dönüyorum. Beni rahat bırak.
Zarflar yüzünden başına gelen felaketi Lucil'e anlat.
Elbette, davetiyelerin iki kez yollanması gerekti.
- Aman Tanrım. - Bir de nedimelerin o rezalet elbiseleri var.
Nasıl bitmez bir çile olduğunu size anlatayım.
Rose lavanta rengi istedi. O renkten nefret ettiğimi bilir.
Sırf beni kızdırmak için yaptı.
Keşke bana biraz daha erken gelseydiniz.
La Mode Illustrée'deki tasarımlarımı Ruth gördü.
Marlborough Düşesinin...
en küçük kızının çeyizi için hazırlamıştım. Çok güzel şeylerdi.
Anka Kuşunu küllerden yarattığımızı...
kabul edersin sanırım hayatım.
Merhaba Jack.
Fikrimi değiştirdim.
Burada olabileceğini söylediler.
Elini ver.
Şimdi gözlerini kapat.
Hadi.
Basamağı çık.
Küpeşteye tutun. Gözlerini açma.
- Sakın bakma. - Bakmıyorum.
Küpeşteye çık.
Bekle. Bekle.
Gözlerini açma.
- Bana güveniyor musun? - Güveniyorum.
Pekala, aç gözlerini.
Uçuyorum. Jack.
Gel Josephine, uçağıma bin
Gittikçe yükseliyor Çıkıyor yükseklere
Titanic bir daha gün ışığı görmedi.
Günbatımına, geminin battığı geceye geldik.
- Altı saati daha var. - İnanması çok zor.
Smith orada duruyor...
buzdağı uyarısı Allahın belası herifin elinde.
Afedersiniz, uyarı elinde ama hızlanma emri veriyor.
Yirmi altı yıllık deneyimine fazla güveniyor.
Gemiyi batıracak kadar iri bir şeyi önceden görerek dönebileceğini düşünüyor.
Ama bu devasa geminin küçücük bir dümeni vardı.
Keskin dönüşlerde hiçbir işe yaramazdı.
Bildiği her şey yanlıştı.
Oldukça uygun bir yer, gerçekten. Burası oturma odası.
- Bu ışık yeterli mi? - Ne?
Ressamlar için iyi ışık gerekmez mi?
Doğru, ama ben bu kadar kötü koşullarda çalışamam.
Monet!
- Eserlerini biliyor musun? - Elbette.
Şu renk kullanımına bak. Olağanüstü biri, değil mi?
Biliyorum. Olağanüstü.
Cal bu iğrenç şeyi ille her yere götürüyor.
Sence her an çıkıp gelebilir mi?
Konyağı ve purosu bitmedikçe gelmez.
Çok hoş. Nedir bu, safir mi?
Elmas. Çok nadir bir elmas.
Jack, o Fransız kızlar gibi resmimi çizmeni istiyorum.
- Bunu takacağım. - Peki.
Sadece bunu takacağım.
İhtiyacım olan en son şey...
beni porselen bebek gibi gösteren bir başka resimdir.
Parasını ödeyen bir müşteri olduğuma göre...
istediğim şeyi almayı umuyorum.
Yatağa uzan. Kanepenin üzerine.
Uzan.
- İyi durduğunda bana söyle. - Kolunu biraz önceki gibi arkaya at.
Öteki kolunu kaldır, elin tam yüzüne gelsin.
Tamam.
Başını eğ.
Bana bak, gözünü benden ayırma.
Kıpırdamamaya çalış.
Çok ciddisin.
Yüzünün kızardığından eminim Bay Büyük Ressam.
Mösyö Monet'nin yüzünün kızardığını hiç sanmam.
Adam manzara resmi çiziyor.
- Yüzün rahat olsun. - Afedersin.
Gülmek yok.
Kalbim sürekli deli gibi çarpıyordu.
Hayatımın en erotik anıydı...
en azından o ana kadar öyleydi.
Sonra ne oldu?
Sevişip sevişmediğimizi mi soruyorsunuz?
14 Nisan 1912 JD
Sizi hayal kırıklığına uğratacağım.
Jack tam bir profesyoneldi.
Teşekkür ederim.
Ne yapıyorsun?
Bunu tekrar kasaya koyabilir misin?
- Beyler, izninizi rica edeceğim. - Elbette.
Kamarotların hiçbiri onu görmemiş.
Çok saçma. Burası bir gemi.
Gidebileceği birçok yer var.
Lovejoy, bul onu.
- Hiç bulut yok. - Evet.
Okyanusun böyle sakin olduğunu hiç görmemiştim.
Deniz çarşaf gibi. Rüzgardan eser yok.
Buzdağına çarpan dalgalar olmayınca...
dağı fark etmesi daha zor olacak.
Ben gidiyorum.
Aynı hız ve rotada devam edin Bay Lightoller.
Peki efendim.
Hava soğuyor.
- Çok hoş görünüyorsun. - Bayan Rose?
Resimlerim.
Hadi Jack!
- Bekle! - Bekle!
- Gidelim! - Bizi aşağı indir, hemen.
- Hadi! - Çabuk! Çabuk!
Hoşçakal.
Özür dilerim.
E GÜVERTESİ
- Sen devam et. - Teşekkür ederim. Tuttum.
Bir uşak olarak sıkı biri bu herif.
- Daha çok polise benziyor. - Sanırım eskiden polismiş.
- Şimdi yandık. - Hadi!
- Hayır, bu tarafa! - Çabuk!
- Şimdi ne yapacağız? - Ne?
Bir numaraya daha çok kömür yükle dostum.
Siz ikiniz burada ne arıyorsunuz?
Burada olmamanız gerekir. Tehlikeli olabilir!
Siz devam edin. Bize aldırmayın.
İyi iş başardınız. Sıkı çalışmaya devam edin!
Şunlara baksana.
Teşekkür ederim.
Nereye gidiyoruz bayan?
Yıldızlara.
Gergin misin?
Hayır.
Dokun bana Jack.
Felaket soğuk.
Buzun kokusunu alırım, bilirsin. Yaklaştığımızı anlarım.
- Saçmalama! - Ama alabiliyorum, tamam mı?
Gözleme için dürbünlerini hiç gördün mü?
Southampton'dan beri görmedim.
Ben ortalığı kolaçan ediyorum. Hoşçakal.
Titriyorsun.
Telaşlanma, birazdan geçer.
- Koşarak şu tarafa gittiler. - Tamam.
Kayıp bir şey var mı?
Hayatım, artık kolyeyle birlikte beni de kasana kilitleyebilirsin.
Daha iyi bir fikrim var.
Yakaladım sizi!
Heriflerin yüzünü gördün mü?
Gördün mü?
Gemi rıhtıma yanaşınca...
seninle birlikte iniyorum.
- Bu çılgınlık. - Biliyorum.
Hiçbir mantığı yok.
O yüzden umutluyum.
Hey, şuna bak.
Şuna bir bakar mısın?
Bizim kadar üşümüyorlar.
Isınacağımı bilsem, gene de yapmam.
Sen ne dersin?
Şimdi boku yedik!
Cevap versenize orospu çocukları!
- Kimse yok mu? - Evet, ne görüyorsunuz?
- Buzdağı, tam önümüzde! - Teşekkür ederim.
Buzdağı, tam önümüzde!
Sancak tarafına dön!
Dön! Hemen!
Tam yol geri!
- Dönmüyor. - Dümen artık dönmüyor efendim.
Hadi çocuklar, hadi!
Buharı kesin! Buharı kesin!
Bütün damperleri kapatın! Hepsini kapatın!
Bekleyin.
Şimdi! Ters motorları çalıştırın.
Neden hala yön değiştirmiyorlar?
- Hala dönmüyor mu? - Dönmüyor. Evet efendim, dönmüyor.
Lütfen. Lütfen. Dön.
Evet.
Çarpacak!
Tanrım!
Tanrım.
- Tam iskele! - Tam iskele!
Geri çekil!
Hadi gidelim!
Dışarı çıkın. Kapıları kapatıyorlar!
Dışarı!
Kapıdan çıkın! Gidin!
Hadi çocuklar! Gidin çocuklar, acele edin!
Dışarı!
SU GEÇİRMEZ KAPI GÖSTERGE PANELİ
lŞIKLAR YANDlĞI ZAMAN SU GEÇİRMEZ KAPILAR KAPANIR
Tanrım.
Ucuz atlattık, değil mi?
Buz kokusunu alırsın ha? Canın cehenneme!
Saate bakın ve deftere kaydedin.
Ne oldu Bay Murdoch?
Bir buzdağı efendim.
Sancağa çevirdim, motorları tam yol geri çalıştırdım, ama çok yakındaydı.
Yanından geçirmeye çalıştım ama vurdu.
- Su geçirmez kapıları kapatın. - Kapılar kapalı efendim.
- Motorları durdurun. - Peki efendim.
Bakım ekibi gemide hasar tespiti yapsın.
Peki efendim.
Hadi, hemen çıkalım buradan.
Hadi, acele edin.
Afedersiniz, motorlar neden durdu?
- Bir sarsıntı hissettim. - Telaşa gerek yok.
Pervane kanadı düşmüş olmalı. Onu hissetmişsinizdir.
Bir şey getirmemi ister misiniz?
Hayır, teşekkür ederim.
Buzdağından bahsediyorlar. Bir şey gördünüz mü?
Ben hiçbir şey görmüyorum. Ya siz?
Fareler aynı yöne gidiyorsa doğru yoldayız demektir.
Her şey kontrol altında.
- Hey, sen. - Acil bir durum yok efendim.
Evet, var. Soyuldum.
Güvenlik subayını çağır.
- Hemen şimdi salak! - Peki efendim.
Hey, şamatayı kaçırdım mı?
- Ne olduğunu gördün mü? - Hayır, görmedim.
Şuradan çarpmış olmalı.
Su seviyesi 6. kazan dairesinde bölmeleri 2,5 metre aştı.
Kalkan desteği daha kötü halde. İçe doğru...
- Takviye olur mu? - Pompalar çalışmadan olmaz.
Kalkan desteğindeki hasarı gördün mü?
Hayır, su altında kaldı bile.
Bu çok kötü.
Annemle Cal'a haber vermeliyiz.
Bence çok güzel resimler efendim.
Hiçbir şeye dokunma. Odanın her yerinde fotoğraf çekilmesini istiyorum.
Sizi arıyorduk bayan.
İşte başlıyoruz.
Çok ciddi bir şey oldu.
Evet, oldu.
Gerçekten.
Bu gece çok değer verdiğim iki şey kayboldu.
Biri şimdi döndü, diğerini nerede bulacağımı sanırım biliyorum.
Üstünü arayın.
- Paltonu çıkar evlat. - Gene ne oldu?
Hadi.
Cal, ne yapıyorsun?
Şu an acil bir durum var. Neler oluyor?
- Bu mu? - Evet.
Böyle saçma şey olmaz!
Sakın inanma Rose. Sakın.
- O almış olamaz. - Elbette o aldı.
Bir profesyonel için çok kolaydı.
Ama her an yanındaydım. Bu çok saçma.
Elbiselerini giyerken almış olabilir hayatım.
İyi numaraydı Cal. Rose, cebime onlar koydu.
- Kapa çeneni. - Palto bile senin değil. Doğru mu evlat?
"A.L. Ryerson'a aittir."
Dün çalındığı bildirilmişti.
Sadece ödünç almıştım. Geri verecektim.
Dürüst bir hırsız. Dürüst bir hırsız mı yakaladık?
Benim yapmadığımı biliyorsun Rose. Biliyorsun.
Onlara inanma Rose. Sen biliyorsun.
- Benim yapmadığımı biliyorsun. - Hadi evlat. Gidelim.
- Rose! - Hadi, uslu ol.
Hadi.
Benim yapmadığımı biliyorsun. Beni tanıyorsun!
Büyük bir talihsizlik kaptan.
Su seviyesi 10 dakika sonra ön safra kısmında, üç sintinede...
ve 6 numaralı kazan dairesinde omurganın 4 metre üzerine çıkacak.
- Doğru efendim. - Lanet olsun, ne zaman başlayabiliriz?
Beş bölme var.
İlk dördüne kırarak girersek gemi su yüzünde kalabilir.
Sadece dört, beş değil.
Beş değil.
Baş aşağı batarken...
Su, E güvertesindeki bölücülerin üzerinden taşıp...
her bölmeye sırayla dolacak.
Durdurmanın yolu yok.
Pompalar. Pompaları açarsak...
Pompalar size sadece birkaç dakika kazandırır.
Şu andan itibaren ne yaparsak yapalım...
Titanic suyla dolup batacak.
Ama bu gemi batamaz.
Gemi demirden yapıldı efendim. Sizi temin ederim batabilir ve batacak.
Matematiksel kesinlik söz konusu.
Ne kadar zamanımız var?
Bir saat. En çok iki saat.
Gemide kaç kişi var Bay Murdoch?
2200 kişi var efendim.
Haberlere manşet geçeceğinden emin olabilirsiniz Bay Ismay.
Kaltağın tekisin, değil mi?
Konuşurken yüzüme bak!
- Bay Hockley? - Şimdi olmaz. Meşgulüz.
Can yeleklerinizi takıp geminin güvertesine gelmenizi...
- istemem emredildi efendim. - Şimdi olmaz dedim.
Rahatsız ettiğim için özür dilerim Bay Hockley. Kaptanın emri.
Şimdi lütfen sıkıca giyinin.
Bu gece dışarısı oldukça soğuk.
Palto ve şapka giymenizi öneririm.
Bu tam bir saçmalık.
Endişe etmeyin bayan. Sadece bir tedbir olduğundan eminim.
Herkes kalksın. Can yeleklerinizi giyin.
Ne diyor bu adam?
- Kalkın. Can yeleklerinizi giyin. - Nedir bu patırtı?
Can yeleklerinizi giyin yeter.
CQD mi?
Efendim?
Doğru, CQD. Yardım çağrısı.
Koordinatlarımız burada yazılı.
Cevap veren olursa, baş aşağı batmakta olduğumuzu...
ve acil yardım gerektiğini söyle.
Vay canına.
İndirmeye devam edin!
Sıkı tutun! Halatı gerin! Salın!
Sandalın üstünü açın! Kıç taraftaki bütün sandalların üstünü açın!
İpleri çözün.
Örtüyü kaldır! Çok çabuk!
Bay Wilde, yolcular nerede?
Hepsi içeri döndü. Dışarısı onlar için çok soğuk ve gürültülü.
Hey sen!
Buraya gel ve yardım et!
İçki almak ister misiniz efendim?
Lütfen can yeleklerinizi giyin.
Evlat, neler oluyor?
Hepimiz giyinip buraya toplandık, ama sakin olun diyorsunuz.
Özür dilerim. İzninizle gidip bir bakayım.
Neler olduğunu kimsenin bildiğini sanmıyorum.
Lanet olası İngiliz, her şeyi ille kitabına göre yapacak.
Kaba sözlere gerek yok Bay Hockley.
Geri gidip odalarımızdaki ısıtıcıları açın.
Gelince bir fincan çay içmek istiyorum.
- Peki hanımefendi. - Peki hanımefendi.
Bay Andrews.
Buzdağını gördüm. Gözlerinizdeki bakışı da gördüm.
Lütfen bana gerçeği söyleyin.
Gemi batacak.
- Emin misiniz? - Evet.
Yaklaşık bir saat içinde...
her şey Atlantik'in dibine gömülecek.
Ne?
Lütfen, sadece en yakınlarınıza söyleyin.
Panik yaratmak istemiyorum.
Bir sandala binin. Hemen. Vakit kaybetmeyin.
Sandallar hakkında dediklerimi hatırlıyor musunuz?
Evet.
Anlıyorum.
Evet hanımefendi, lütfen hemen giyin.
Elini uzat evlat.
İkinci mevkii kasa dairesinden sizi çağırıyorlar.
- Yukarıda büyük kargaşa var. - Gidin. Ben onunla ilgilenirim.
Tamam. Peki.
Efendim!
Karpatya saatte 17 mil hızla geldiğini söylüyor.
Tam yol geliyorlar efendim.
Başka cevap veren yok mu?
Yakınımızda kimse yok efendim.
Dört saat içinde burada olacaklarını söylüyor.
Dört saat!
Teşekkür ederim Bride.
Tanrım.
Sandalları dışarı çıkardık ve hazırız efendim.
Önce kadınları ve çocukları bindirsek iyi olmaz mı efendim?
Evet.
Duyamadım efendim?
Evet, önce kadınlar ve çocuklar.
Peki efendim.
Bayanlar baylar, lütfen dikkat!
Bu tarafa gelin lütfen. Tamam.
Bana doğru ilerleyin. Teşekkür ederim.
Güzel.
Şu an için sadece kadınları ve çocukları çağıracağım.
- Beyler, lütfen. - Şuraya koy.
Tamam çocuklar. Kaptanın dediği gibi güler yüzlü olun, o zaman panik çıkmaz.
Düğün Dansı.
Can yeleklerinizi giyin. Can yeleklerinizi giyin.
Al, can yeleklerinizi giyin.
Evet, çabuk. Can yeleklerinizi giyin.
Şunu çevir.
Lütfen.
Henüz sandallara binme vakti gelmedi!
Lütfen sakin olun.
Herkes mutlaka can yeleğini giysin.
Beyler, kadınların ve çocukların öne geçmesine izin verin.
- Ne yapıyoruz anne? - Sadece bekliyoruz canım.
Birinci mevkii yolcular sandallara bindikten sonra...
bizimle ilgilenecekler. O an hazır olmalıyız, değil mi?
Herkes çıkacak, ama şu an değil.
Kapılara yaslanarak daha çabuk çıkamazsınız.
- Yardım lazım. - Git yardım getir.
Aşağı indirin, sol ve sağ aynı anda!
Her iki yana birlikte! Sıkı tutun!
Sıkı tutun!
Dur!
Sol tarafı tutun!
Sadece sağ taraf!
Sadece sağ taraf! Sol tarafı tutun!
Birlikte indirin!
Sıkı tutun çocuklar!
Bu geminin batabileceğine inanıyorum.
Minnetimizin ifadesi olarak bu küçük hediyeyi sana vermem söylendi.
Bay Caledon Hockley'den sana hediye.
Hadi kardeş. Adamı duydun. Sandala bin.
Beyler için yer var mı beyefendi?
Şu an sadece kadınlar binecek efendim.
Cankurtaran sandallarında mevkiiye göre oturulacak mı?
Umarım çok kalabalık olmaz.
Anne, kapa şu çeneni!
Anlamıyor musun?
Su buz gibi ve yeterince sandal yok.
İnsanların yarısı için sandal yok.
Bu gemideki insanların yarısı ölecek.
Üst tabaka için durum farklı.
Hadi Ruth, sandala bin. Birinci mevkii yolcuların yeri burada.
O resmi yanıma almadığıma üzülüyorum.
Sabaha kadar kıymeti artacak.
Kadınlar ve çocuklar ön tarafa lütfen.
Seni adi orospu çocuğu.
Rose, hadi hayatım. Sana bol bol yetecek yer var.
Bu taraftan bayan.
Hadi Rose.
Sıra senin hayatım.
Sandala bin Rose.
Hadi.
Rose?
Sandala bin.
Rose?
Hoşçakal anne.
Rose?
- Rose, geri dön. - Nereye gidiyorsun?
Ona mı?
Bir pisliğin fahişesi olmak için mi?
Hayır, bekleyin.
Senin karın olmaktansa onun fahişesi olmayı yeğlerim.
Hayır!
Hayır dedim!
Rose, dur lütfen!
- İndirin! - Hayır, dur!
- Hep birlikte. - Hayır, bekleyin!
İndirin!
Rose!
İmdat!
Beni duyan yok mu?
Hey! Yardım edin!
Bay Andrews!
- Sancak koridorunu kontrol et. - Peki Bay Andrews.
Bayan, lütfen can yeleğinizi giyin. Hemen güverteye çıkın.
Tanrı aşkına Lucy, can yeleğini giy ve iyi örnek ol.
Peki efendim.
- İçeride kimse var mı? - Bay Andrews?
Çok şükür.
Güvenlik subayı tutukladığı kişileri nerede tutar?
- Derhal sandala binmelisin. - Hayır!
Yardım etmeseniz de bunu yapacağım efendim.
Ama yardım etmezseniz daha uzun sürecek.
Asansörle en alta in. Sola dön.
Personel koridorunu geç, sonra sağa dön, merdivenlerde tekrar sola dön.
Uzun bir koridora geleceksin.
Çok kötü olabilir.
Lanet olsun!
Çekilin lütfen. Teşekkür ederim.
- Ne düşündüğünüze aldırmıyorum. - Asansörler kapalı.
Üzgünüm bayan, ama asansörler kapalı.
Kibarlıktan bıktım usandım artık lanet olası! Beni aşağı indir!
E güvertesi.
Hadi.
- Yukarı dönüyorum. - Hayır.
Geri dön! Yukarı çıkıyorum!
Personel koridoru.
PERSONELE AİTTİR
Jack!
Rose!
Jack!
Rose, buradayım!
Jack!
- Jack! - Rose!
Jack! Jack! Üzgünüm.
Üzgünüm. Çok üzgünüm.
- Cebime o adam, Lovejoy koydu. - Biliyorum. Biliyorum.
Dinle Rose...
yedek anahtarı bulmalısın, tamam mı?
Şuradaki dolaba bak.
Küçük, gümüş bir anahtar Rose.
Gümüş.
Bunların hepsi pirinç!
Şuraya bak Rose.
Rose...
benim yapmadığımı nasıl öğrendin?
Öğrenmedim. Bildiğimi fark ettim.
Aramaya devam et.
Anahtar yok. Hiç anahtar yok!
Tamam Rose, dinle.
Gidip yardım getirmelisin.
Her şey düzelecek.
Hemen döneceğim.
Burada bekleyeceğim!
D GÜVERTESİ MERDİVENLERİ
Hey? Kimse yok mu?
Hey!
Burada kimse yok mu?
Yardım edin! Hey!
Lanet olsun.
Lütfen, beni duyan yok mu? Hey!
Tanrı'ya şükür.
Dur, yardıma ihtiyacım var. Arkada bir adam var.
Dur!
Hey!
Hey!
Bayan, buradan gitmelisiniz.
- Yardım lazım. - Sizi yukarı çıkaralım. Buradan. Çabuk.
Burada bir adam kapalı kaldı.
- Bu taraftan. Paniğe gerek yok. - Lütfen!
Hayır, panik yapmıyorum! Yanlış tarafa gidiyorsun!
Bırak beni! Dinle!
Canın cehenneme.
Tanrım.
Jack!
Rose!
Bu işe yarar mı?
Göreceğiz. Hadi.
Dur.
Önce şuraya birkaç kez vur.
Güzel. Aynı yere vurmaya çalış Rose. Başaracaksın.
Tamam. Bu kadar alıştırma yeter.
Hadi Rose. Başaracaksın.
Dinle, çok kuvvetli ve çok hızlı vur.
Hadi. Dur.
Ellerini biraz daha aç.
- Güzel. - Böyle mi?
Tamam.
Bak Rose, sana güveniyorum.
Şimdi.
Başardın!
Hadi gidelim.
Lanet olsun, buz gibi!
Çıkış bu taraftan.
Başka bir yol bulmalıyız. Hadi.
Her zaman göremeyeceğin bir şey bu.
Bavulun burada ne işi var? At şunu. Bize yer lazım.
At şunu! Dışarı!
Gel. Artık inmesi lazım efendim. Geri çekilin.
- Sakin ol. Otur. - Hayır.
- Hayır! - Yer açın.
Tamam. Çabuk ol.
Lovejoy.
Sancak tarafında da yok.
Zamanımız kalmadı.
Kural hastası aptal herif hiçbir erkeği sandala almıyor.
Diğer tarafta erkekleri alan bir sandal var.
O zaman o tarafa gidiyoruz.
Ama önce bir sigorta lazım. Hadi gel.
Bu taraftan gelin lütfen. Bu yoldan aşağı.
Hey!
Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?
Bunu ödemek zorunda kalacaksınız.
- Beyaz Yıldız Denizcilik Şirketinin malı bu. - Kapa çeneni!
Sandalı biraz bekletir misiniz? Odama koşarak gidip...
- Otur. - Bu sonuncusu.
Bay Lightoller, sandallar neden yarısı doluyken indiriliyor?
- Sırası değil Bay Andrews. - Hey, dinle.
65 kişilik kayıkta neden yaklaşık 20 kişi var?
Birinde sadece on iki kişi olduğunu gördüm. On iki!
Ağırlıktan emin değildik Bay Andrews.
- Bu sandallar parçalanabilir. - Saçma!
Belfast'ta 70 erkeğin ağırlığıyla test edildi.
Sandalları doldurun Bay Lightoller. Tanrı aşkına doldur!
Daha çok kadın ve çocuk gelsin lütfen!
Geri çekil! Burası çıkış değil.
Geri çekil.
Bizi buraya hayvanlar gibi kapatamazsınız. Bu gemi batıyor.
Kadınları ön tarafa gönderin.
Kapıları açın.
Sadece kadınlar!
Kapıları açın!
Tanrı aşkına, burada kadınlar ve çocuklar var!
Bırakın bizi, bir şansımız olabilir!
Geri çekilin!
- Jack. - Tommy.
- Çıkabilir miyiz? - Bu şekilde imkansız.
Ne yapacaksak bir an önce yapmalıyız.
Jack!
Fabrizio.
Sandalların hepsi gitti.
Her yer su doluyor. Dışarı çıkmalıyız.
- Bu taraf niente, yok şans. - Tamam.
Bu taraftan gidelim, tamam mı? Hadi.
- Şansımı kendim yaratırım. - Ben de öyle.
Hadi!
Hayır. Hadi, bu taraftan gidelim.
Bu taraftan.
Ana merdiven boşluğuna geri dönün, her şey orada hallolacak.
Hiçbir şey hallolmayacak.
Orada her şey hallolacak. Ana merdiven boşluğuna dönün.
- Kapıyı aç. - Ana merdiven boşluğuna dönün.
Kapıyı derhal aç.
Sana dediğimi yap ve ana merdiven boşluğuna dön.
Canın cehenneme! Orospu çocuğu!
Kes şunu!
Aç şu lanet olası kapıyı.
Fabri, Tommy, yardım edin.
- Kenara çekilin. Kenara çekilin! - Çek!
Çek!
- Kenara çekilin. - Bırakın onu!
- Kenara çekilin! - Bırakın onu!
- Bir! İki! - Kesin şunu!
Üç!
Bir daha!
Hadi gidelim!
Hadi gidelim Rose.
Yukarı çıkamazsınız! Yapamazsınız!
Burada düzeni sağlayın!
Geri çekilin. Geri çekilin!
Kadını tutun!
İçeri çekin.
Geri çekilin dedim...
yoksa hepinizi köpek gibi vururum!
Burada düzeni sağlayın!
Burada düzeni sağlayın dedim.
Bay Lowe, insanları bu sandala bindirin.
Peki.
Herkes iyi mi? Kimse panik yapmasın.
Geri çekilin!
Çok geç kaldık.
Ön tarafta başka sandallar var.
Murdoch'un yanında kal. Adam pratik birine benziyor.
İndirmeyin!
İndirmeyin!
Halatları kes!
Oturun!
Geri çekilin hepiniz! Geri çekilin!
Hepiniz geri çekilin! Geri çekilin!
İşler kontrolden çıkmaya başlıyor. Çok vaktimiz kalmadı.
Bay Murdoch?
Bay Hockley. Siz ikiniz beni takip edin!
Bildiğin gibi ben bir iş adamıyım. Sana bir iş teklifim var.
Hadi Rose.
Sandallar gitmiş!
Albay, o tarafta hiç sandal var mı?
Hayır bayan, ama ileride birkaç sandal var.
Bu taraftan, beni takip edin.
Faydası yok. Kimse bizi dinlemiyor.
Yemekte de dinlemiyorlar. Hadi çalalım. Antrenman yapalım.
Orpheus.
Müzik eşliğinde boğulmak. Birinci mevkiiye geldiğim belli.
- Nerede bu insanlar? - Hepsi hala kıç tarafta efendim.
Hadi hanımefendi, ağlamayın.
O zaman anlaştık Bay Murdoch.
Erkekler lütfen geriye çekilsin. Geri çekilin diyorum.
Sadece kadınlar ve çocuklar! Geri çekilin.
Geri çekilin dedim efendim. Geçin hanımefendi.
Bu taraftan. Geri çekilin efendim!
Bırakın kadınlar geçsin.
Diğer tarafa baksan iyi olur. Git hadi!
Rose'u diğer tarafta buldum. Onunla birlikte...
sandal bekliyor.
- Başka kadın ve çocuk var mı? - Hepsi bindi Bay Murdoch.
Başka gelen var mı?
- Binin efendim. - Başka gelen?
Acele edin. Çabuk.
Halatların yanında durun.
Canı cehenneme.
Lanet olsun.
Ateş!
Buradan geçemezsiniz efendim.
Buradan geçemezsiniz efendim.
İşte böyle. Harika. Tamam.
İndirmeye hazırlanın!
Sol taraf hazır!
Aşağı indirin.
Sıkı tutun.
Her iki tarafı birlikte. Bırakmayın. Sıkı tutun.
- Kızı bana ver. - Baba.
- Her şey düzelecek hayatım. Endişe etme. - Kızı al.
Baba, sandala bin.
Fazla ayrı kalmayacağız. Çok kısa bir süre.
Başka bir sandal babaları alacak.
Bu sandal anneler ve çocuklar için.
Annenin elini tut ve uslu dur.
Sen olmadan gitmiyorum.
- Hayır. Gitmek zorundasın. Şimdi. - Hayır Jack.
Sandala bin Rose.
Hayır Jack.
Evet. Sandala bin.
Evet, sandala bin Rose.
Tanrım. Haline bak. Korkunç görünüyorsun.
Al.
Giy şunu. Hadi.
Git hadi. Ben bir sonrakiyle gelirim.
Hayır, sen olmadan gitmem.
Kurtulacağım. Dinle, ben kurtulacağım.
Hayatta kalabilirim. Beni merak etme.
Git şimdi. Bin.
Diğer taraftaki bir görevliyle anlaşma yaptım.
Jack ve ben sağ salim buradan çıkabiliriz. İkimiz de.
Gördün mü? Binmem gereken bir sandal var.
- Git. - Hadi, acele et. Neredeyse doldu.
Binin bayan.
- Git. - Hadi, acele et.
- Binin lütfen. - Sen babanın akıllı kızısın.
- Çabuk binin! - Geri çekilin.
Geri çekilin diyorum.
Küpeşteden uzaklaşın lütfen.
İndirin!
Sıkı tutun.
Sallamadan indirin çocuklar.
Yavaş.
İndirin.
İyi bir yalancısın.
Senin kadar iyi sayılırım.
Yavaş. İndirin.
Anlaşma... Anlaşma falan yok, değil mi?
Evet, var.
Ama senin işine pek yaramayacak.
Sallamadan indirin.
Ben hep kazanırım Jack.
Sallamadan indirin çocuklar.
Mutlaka kazanırım.
Ağırlığa dikkat et. Sandalda ağırlığı dengeleyin.
Yavaş.
Sallamadan çocuklar.
Devam edin!
Devam edin!
Rose!
- Durdurun onu! - Rose!
- Ne yapıyorsun? - Durdurun onu!
Hayır!
Rose!
Çok aptalsın! Bunu neden yaptın?
Çok aptalsın Rose.
Bunu neden yaptın? Neden?
Sen atlarsan ben de atlarım, tamam mı?
Tamam.
Tanrım.
Gidemedim. Gidemedim Jack.
Önemli değil. Bir şey düşünürüz.
Hiç değilse senin yanındayım.
Hadi! Kaç!
Hadi!
Hadi! Kaç!
Hadi!
Kaç!
Hadi, hadi Rose!
Rose, hadi!
Hadi Rose!
Acele et!
Birlikte iyi vakit geçirirsiniz umarım!
Komik olan ne?
Elması paltonun cebine koymuştum.
Paltoyu da ona giydirdim!
Hadi.
Baba!
Onu bırakamayız.
Tamam, hadi!
Baba!
Geri dön!
O taraftan değil! Geri gel!
Koş!
Koş!
Koş Rose!
Jack!
- Jack! - Rose!
Bu taraftan!
Hadi!
Elini ver!
Tanrım!
İmdat!
İmdat!
Durun bayım! Lütfen açın kapıyı bayım.
- Lütfen! - Lütfen bize yardım edin!
- Lütfen! - Lütfen!
Lanet olsun!
Acele et.
- Hadi, hadi! - Hadi!
Acele et!
Tanrım.
- Lütfen! - Hadi!
Çabuk ol!
Hadi!
Üzgünüm, anahtarları düşürdüm.
- Dur lütfen! - Dur!
Gitme! Lütfen yardım gönder!
Yakaladım! Hangisiydi Rose?
Kısa olan. Kısa olanı dene.
Acele et Jack.
Hayır! Hayır, girmiyor.
Acele et Jack.
Takıldı! Takıldı!
- Hadi! - Acele et Jack!
Acele et Jack!
Yakaladım Rose! Hadi Rose!
Git!
Jack!
Hadi!
Acele et, acele et.
- Kürekleri yerine koyun. - Alttaki kürekleri alın.
Sadece kadınlar ve çocuklar dedim size!
Sıkı tutun!
Şu vinçleri çalıştırın! Makaraları askıya alın!
Geri çekilin!
Anne!
Geri çekilin efendim!
Geri çekilin diyorum!
Çıkmaya devam et!
İtmeyin!
Geri çekilin!
Bize yaşamak için bir şans verecek misin İngiliz piçi?
Yanımdan geçmeyi deneyen herkesi vururum. Geri çekilin!
Piç kurusu!
Geri çekilin!
Bir anlaşma yapmıştık lanet herif!
Paran artık ne seni ne de beni kurtarabilir. Geri çekil!
Sadece kadınlar ve çocuklar!
İtmeyin!
Hayır Tommy!
Hayır! Hayır Tommy!
Bastardo!
Hayır Will!
Şimdi geri çekilin alçaklar!
Yavaş, tutun.
Çocuğum var!
Yol açın!
Lütfen, bir çocuğum var.
Lütfen, dünyada ondan başka kimsem yok.
Geç.
Geri çekilin!
Lütfen!
Buradayım. Bana ver.
Oldu işte.
Bekle! Bay Andrews.
Rose.
Kurtulmaya çalışmayacak mısınız?
Size daha güçlü bir gemi inşa etmediğim için üzgünüm Rose.
Hızla batıyor. Gitmeliyiz.
Bekle.
Sana bol şans Rose.
Size de.
Bay Guggenheim? Bunlar sizin.
Hayır, teşekkür ederim. En iyi kıyafetlerimizi giydik...
ve birer beyefendi olarak dibe gitmeye hazırız.
Ama konyak alabiliriz.
Makaraları buraya getirin!
İyice gerin. Sonra kayığı düzeltin!
Kaptan, nereye gideyim? Lütfen.
Kaptan. Efendim.
Tamam. Hepsi bu kadar.
Hoşçakal Wally, bol şans.
- Hoşçakal Wallace. - Elveda dostum.
Ve insanların sonsuza kadar genç ve güzel kaldığı...
Gençlik Ülkesinde...
tam 300 yıl birlikte mutlu yaşamışlar.
Vakit kalmadı! Halatları kesin!
Kesmeniz gerekiyorsa kesin!
Bıçak lazım!
Halatları kesin çabuk! Kesin dedim!
Şu lanet halatları kesin!
Beyler, bu gece sizinle birlikte çalmak benim için bir ayrıcalıktı.
Gemiden mümkün olduğunca ayrılmamalıyız.
Hadi.
Bu taraftan. Küpeşteyi tut.
Hadi Rose. Atla.
Hadi.
Seni tuttum. Atla!
Sizi tuttum bayan.
- Jack! - Ne?
Geri!
Hayır, bizi batıracaksınız!
Kimse panik yapmasın.
Evet, ölüm gölgesi vadisinde gezsem bile...
O vadide daha hızlı yürümek ister misin?
Kutsal Meryem, Tanrı'nın Anası, bizim için dua et...
günahkarlar için ölüm zamanı geldi. Amin.
Kutsal Meryem, inayet edersin...
Bu taraftan.
Hadi!
Yeni bir gökle yeni bir yer gördüm.
Önceki gök ve önceki yer geçip gitti...
ve artık deniz yoktu.
Şimdi geçecek. Şimdi geçecek.
Ve onlarla birlikte oturacak...
ve onların çobanı olacaktı...
ve Tanrı onların yanında olacak ve onların Tanrı'sı olacaktı.
Jack...
ilk kez burada karşılaşmıştık.
Ve Tanrı gözlerindeki yaşları silecek...
ve artık ne ölüm...
ne acı ne de ağlamak olacak...
ne de kaybolup gitmiş olan...
eski dünya için acı duyulacak.
Hadi hızlı çekin şunu! Çekin!
Sıkı tutunun Bayan Trudy!
Sımsıkı tutun.
Yüce Tanrım!
Şu devre kesicileri çalışır halde tutun.
Burada kalamayız!
Elini ver, seni yukarı çekeceğim.
Hadi, elini ver.
Seni tuttum. Bırakmam.
Hadi, seni yakaladım.
- Neler oluyor Jack? - Bilmiyorum.
- Sıkı tutun! - Jack!
Biri bize yardım etsin lütfen!
Batıyoruz!
Tanrım, Jack!
Sıkı tutun!
Gemi bizi aşağı çekecek.
Ben söyleyince derin bir nefes al.
Sürekli yüzeye doğru çıkmaya çalış.
Elimi sakın bırakma.
Başaracağız Rose. Bana güven.
Sana güveniyorum.
TİTANİK - LIVERPOOL
Hazır mısın? Şimdi!
Jack!
- Rose! - Jack!
Jack!
Jack!
Onu bırak!
- Rose! - Jack!
Yüz Rose! Yüzmeni istiyorum!
Yüzmeye devam et.
- Çok soğuk. - Yüz Rose!
Hadi. Tut.
Yüzmeye devam et. Hadi.
Tut, çık üstüne.
Yukarı çık.
Hadi Rose.
Üzerinde kal. Üzerinde kal Rose.
Artık her şey yoluna girecek.
Artık kurtulacaksın.
Sandalları geri getirin!
Sandallar bizim için geri geliyor Rose.
Biraz daha dayan.
Gemi onları çekmesin diye uzaklaşmak zorundaydılar...
ama şimdi geri gelecekler.
Tanrı aşkına!
Bize yardım edin lütfen!
Anlamıyorsunuz.
Geri gidersek sandalı devirirler. Bizi hemen dibe çekerler diyorum.
Bu kadar yeter. Ödümü patlattın.
Hadi kızlar, birer kürek yakalayın. Gidiyoruz.
Sen aklını mı kaçırdın? Kuzey Atlantik'in ortasındayız.
Yaşamak mı, yoksa ölmek mi istiyorsunuz?
Hiçbirinizi anlamıyorum.
Sizin neyiniz var? Orada kendi kocanız var!
Burada bir sürü insana yer var.
O koca çeneni kapatmazsan...
bu sandalda insan sayısı azalacak!
Kürekleri şuraya koyun.
Bu iki sandalı birbirine bağlayın.
Sımsıkı bağlanmış mı bakın.
Dinle beni dostum. Geri gitmek zorundayız.
Bu sandaldaki bütün kadınlar hemen diğerine geçsin.
Mümkün olduğunca çabuk lütfen.
Şurada yer açalım. İlerleyin ve çıkın.
Ortalık sessizleşiyor.
Sandallarda düzen sağlanması sadece birkaç dakika alır.
Seni bilmem ama...
Beyaz Yıldız Denizcilik Şirketine bütün bu olanları anlatan...
sıkı bir mektup yazmayı düşünüyorum.
Seni seviyorum Jack.
Sakın yapma.
Sakın hoşçakal deme.
Daha değil. Beni anlıyor musun?
Çok üşüyorum.
Rose...
buradan kurtulacaksın.
Hayatına devam edeceksin...
bir sürü bebeğin olacak.
Onların büyüdüğünü göreceksin.
Yaşlı bir hanımefendi olarak sıcak yatağında öleceksin.
Burada değil.
Bu gece değil.
Bu şekilde değil. Beni anlıyor musun?
Hiçbir şey hissetmiyorum.
O bileti kazanmak, hayatımda başıma gelen en güzel şeydi.
Beni sana getirdi.
Bunun için Tanrı'ya şükrediyorum Rose.
Şükrediyorum.
Bana...
bir iyilik yapmalısın.
Hayatta kalacağına söz vermelisin.
Ne olursa olsun...
hayattan vazgeçmeyeceğine söz ver.
Ne kadar ümitsiz olursa olsun.
Bana söz ver şimdi Rose.
Verdiğin sözden asla dönme.
Söz veriyorum.
Sözünden asla dönme.
Asla dönmem Jack.
Asla dönmem.
Tam ileride efendim.
Kürekler!
Hareket eden bir şey görüyor musun?
Hayır efendim. Hiçbiri hareket etmiyor.
Kontrol et.
Küreği buraya getir.
Kontrol et. Emin olmalısın.
Ölmüşler efendim.
Şimdi ilerle. Yavaş yavaş ilerle.
Küreklere dikkat et. Onlara vurma.
Sağ kalan kimse var mı?
Beni duyan kimse var mı?
Sağ kalan kimse var mı?
Çok geç kaldık.
Kontrol etmeye devam et! Bakmaya devam et!
Sağ kalan kimse var mı?
Beni duyan kimse var mı?
Asla ulaşamadım.